Çok gerilere gitmeyecek, Osmanlı’da devşirme sistemini ve onun eğitimdeki en önemli uzantısı olan Enderun’u anlatarak konuya gireceğiz.
Devşirmelik, ilk başlarda, padişahın savaş ganimetindeki hakkı olan (pençik: beşte bir) Hıristiyan çocuklarının alınıp yetiştirilmesi sistemine verilen addır. Özellikle Balkanlarda Hıristiyan topraklarının fethi yaygınlaştıkça, buralardan ganimet olarak elde edilen çocukların sayısı da artmıştır. Yaşı yedi-sekiz ile on beş arasında değişen bu çocukların, sağlıklı, gürbüz ve eli-ayağı en düzgün olanları saray için alıkonulur, geri kalanları ise devletin diğer kurumlarında yetiştirilmek üzere, özellikle de Yeniçeri ocağı için, eğitimden geçecekleri kurumlara gönderilirlerdi. İşte bu çocukların saray ve padişah için ayrılanlarının eğitim gördükleri yerin adına ENDERÛN denilirdi.
Osmanlının yükselme döneminde, sadece savaşlardan esir edilen çocuklar değil, aynı zamanda diğer Hıristiyan ailelerden çocuklarını, Osmanlı gibi büyük bir devlette önemli bir adam olmaları için gönüllü olarak verenleri de görmekteyiz. (Bugün nasıl ki ABD vatandaşı olmak için kendisini yırtanlar varsa, o günlerin ABD’si muamelesi gören Osmanlının bünyesine katılmak için çocuklarını vermek yolunda büyük çaba gösterenlerin olması da gayet normaldir.)
Devşirme sisteminin unsurları, 1512 yılına kadar Anadolu dışı topraklardan toplanmışlardır. Bu tarihten ve daha sonraki tarihlerde, Anadolu içlerinden de Hıristiyan çocukları(özellikle Ermeniler ve Rumlar) belli kurallar çerçevesinde ya ailelerinin gönüllü olarak vermeleri ya da devletin gücüyle toplanmış ve devşirme sistemine dâhil edilmişlerdir. Yalnız burada devşirmelerin her alanda etkili olmalarının önündeki küçücük pürüzleri dahi kaldıracak olan bir karar alınarak, devşirilecek çocukların yaşı 14-18’e kadar yükseltilmiştir. Yani yaşları sekiz ve aşağısı sabileri devşirmek ve asimile etmek kolaydır. 14-18 yaşındakiler ise, artık her şeyi oturmuş, her şeyi bilen, etnik ve dini kimliğini kazanmıştır. Bu nedenle bunları “devşirmek” pek mümkün değildir.
EN DERİN SİSTEM: ENDERUN SİSTEMİ
“Enderun, sarayda resmi ve özel hayatın iç içe bulunduğu bölümdür. Enderun’un amiri Babüssaade Ağası’dır. Enderun saraya mensup gulamların (içoğlanların) hizmet gördüğü, padişahın günlük hayatının geçtiği yerdir. İmparatorluğun önemli kurumlarından Enderun Mektebi de buradadır.” (1)
“Sarayın Enderun’daki İçoğlanları imparatorluğun en yüksek mevkilerinde görev almak üzere eğitim görürlerdi. Padişaha hizmetleri az zamanlarını alır(Padişah’a ne hizmet görüyorlardı acaba?), geri kalan zamanlarını din öğrenimi, silah atışı ve hat sanatıyla uğraşarak geçirirlerdi. Hepsinin Arapça, Farsça, Osmanlı Türkçesinin okuyup yazmaları, Kur’an okumaları ve çeşitli İslâm bilimlerini bilmeleri gerekirdi. Yönetici sınıfın özel dallarına girmeleri için özel eğitimden geçirilirlerdi. İçoğlanların beden eğitimine büyük özen gösterilir, güreş, okçuluk, ağırlık kaldırma, mızrak atma ve binicilik sporları üzerinde dururlardı. Bunlar ailelerinden, dış dünyadan ve sarayın beyaz hadımağaları gözetiminde kadınlardan uzak tutulurlar, sert bir disiplin altında yetiştirilirlerdi. Dört yıl eğitim gören içoğlanları üçüncü bir seçimden daha geçerlerdi. Üstün nitelikli bulunanlar, genellikle padişahın özel hazinesi ve mutfağı olmak üzere, saray hizmetine geçerler, diğerleri kapıkulu atlılarının sipahi ya da silahtar taburlarına alınırlar ve buradan da imparatorluğun çeşitli yerlerine asker ya da yönetici olarak gönderilirlerdi.”(2)
“Bu mezunların çoğu saray muhafızlığına, bir kısmı ise yeteneklerine ya da dalkavukluktaki başarılarına göre saraydaki yüzlerce makamdan birine tayin edilirdi.” (3)
“Aslında Enderun’da yetişenlerin çoğu gerçekten Müslüman dahi olmamış, ama yükselmek ve mevki sahibi olabilmek için kendini Müslüman göstermiştir. Bunlar arasında Bosna-Hersek’te kiliseler yaptıranlar bile çıkmıştır. Keza Sokullu Mehmet Paşa, kardeşi Rahip Markiye ile ilgisini hiç kesmemiş, onu İpek Ortodoks Patrikliğine getirmiştir. Kanuni Sultan Süleyman devri sadrazamlarından Arnavut Ayas Paşa’nın üç kardeşinin üçü de Vlone’de bir manastırın rahipleridir.” (4)
Görüldüğü gibi Osmanlı devletini yönetmek için eğitilenlerin içerisinde bir tane dahi Türk ve Müslüman kökenli unsur bulunmamaktadır. (Lütfen bunu hiç aklınızdan çıkartmayınız.)
Yönetenlerin eğitimi işlevini gören Enderun’un yanında, yönetilenlerin eğitimini gerçekleştirecek üniversite kolu olarak nitelendirebileceğimiz İlmiye, Seyfiye, Mülkiye ve Kalemiye’de okuyan öğrenciler ve onlara ders verenler de aynı kategorideydiler.
Payitaht’ta durum böyleydi de, taşrada farklı mıydı sanki? Hayır. Taşrada da, Enderun’un dışarıya ihraç ettiği unsurlar görevlendiriliyordu. Yani İstanbul dışındaki yerlerde eğitim işini üstlenmiş olanlar da, aslen Türk ve Müslüman unsurlar değillerdi.
Kısacası; eğitimin çeşitli pozisyonlarında önce öğrenci, sonra öğretmen olarak görev alan Şeyhülislâm, Müderris, Fakih, Muhaddis, Molla, Suhte, Muid, Danişmend, İmam, Müftü, Kadı, vb.lerinin de neredeyse tamamı gayri Müslim kökenli idiler.
Eğitimin ve yönetimin bütün kademelerini ele geçirmiş olanların, devletin asıl kurucusu olan Türkmenlerden bir tanesini dahi bırakalım eğitici-öğretici olarak, öğrencilik yapması için dahi aralarına almayacakları da yadsınmaz bir gerçektir.
Hal böyle olunca, özellikle Anadolu insanı için geriye ne kalır? Dergâh, tekke ve zaviye.
Yazının boyutlarını kısa tutabilmek açısından bu kurumlar için şimdilik şunları söylüyor ve geçiyorum: Ne yazık ki, bu saydığım yapıların büyük bir çoğunluğu gayri-müslim kökenli unsurların elinde idi. (5)
Adına “Dede”, “Baba”, “Dede-Baba”, “Şeyh”, “Seyyid”, “Çelebi” vb. denilen kişiler, devlet otoritesinden bunalmış insanlar için bir “sığınma evi” olan bu yerlerde, etini devlete vermiş kişilerin sütünü bunlar içiyor, etini bunlar yiyor, derisini bunlar kullanıyorlardı.
Kısacası Anadolu Türkmenlerinin, kendileri için eğitim alacakları kurum neredeyse yok gibiydi.
“Eğitim” onların neyine idi ki? “Barış” zamanı çiftçilik, hayvancılık, avcılık ile uğraşsın; savaş zamanı ise asker olsunlar yeterliydi.
Adına “azınlık” denilen, ancak iş yönetime gelince “çoğunluk” olan Rum, Ermeni, Süryani ve Yahudiler tamamı ile özgür, kendi okullarında, kendi eğitim görevlileri tarafından eğitiliyorlardı.
DURAKLAMA, GERİLEME VE ÇÖKÜŞ DÖNEMLERİ
İster iktidarı tek başlarına ellerinde tutmuşlar, isterse yanlarında başka bir ortakları bulunmuş olsun, yönetimdeki bu iktidar paylaşımının Türkmenlere yine bir katkısı olmamış, “yerli” eğitimcilerin yanında, yabancılar da boy göstermeye başlamışlardır.
1583 yılından itibaren Fransız, İngiliz, İtalyan, Amerikan, Alman, vb. devletlerine ait yüzlerce okul açılmış, bu okulların öğrencileri genellikle azınlıklardan ve “devşirme” sisteminin Anadolu’daki uzantıları olan hali vakti yerinde “Müslüman” ailelerin çocuklarından oluşmuştur.
İmparatorluk çatırdadıkça, Enderun, İlmiye, Seyfiye, Mülkiye ve Kâlemiye’de okuyanlar, yabancı okullardan yetişenlerle eğitimdeki üstünlüklerini paylaşmak zorunda kalmış, eğitimde çok başlılık egemen olmuştur.
Son yıllar, tam bir kâostur. Enderun ve diğer okullardan yetişen “Türk ve Müslüman” unsurlar, iktidarlarını sürdürebilmek için, yabancılara taviz üstüne taviz verdikçe, eğitimdeki yabancı hâkimiyeti çok belirgin bir hal almış, yabancı okullarda okuyan azınlık mensupları, kendi milliyetlerinin imparatorluktan kopmasında aktif rol oynamaya başlamışlardır.
(Burada bir önemli not daha: Lütfen 1881’de kurulan “Duyûn-u Umumiye” ve onun yaklaşık 8 bin görevlisini mercek altına alınız. Bu görevlilerin kimler olduklarına ve okudukları okullara baktığımızda meseleyi daha iyi anlarız.)
Garibim Türkmenler. Bırakın bir mektep, medrese yüzü görmeyi, özellikle 1804 Sırp isyanından, 1922 İzmir’in kurtuluşuna kadar geçen süreçte, bir sıcak yemek, bir temiz yatak dahi göremeden, o cephe senin, bu savaş benim diye diye oradan oraya koşturup durmuş; ilden ile sürülmüş, en iyimser rakamla yaklaşık 20 milyon ölü, milyonlarca sakat vererek kendisini Cumhuriyete zor atmıştır.
1- İlber Ortaylı, Osmanlı Devleti’nde Merkez ve Taşra Örgütü, s.204
2- Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, Stanford Shaw, s.169
3- Godfrey Goodwin, Yeniçeriler, s.51
4- Lamartin, Türkiye Tarihi, s. 799
5- Mehmet Beşeri, Şifre&Bizim Ölülerimiz,
6-Türk Eğitim Tarihi, Prof.Dr.Yahya Akyüz
7- Türk Eğitim Tarihinde Azınlık Okulları ve Yabancı Okullar, Prof.Dr.Ersoy Taşdemirci.
8-İkili Anlaşmaların İçyüzü, Haydar Tunçkanat
29.EYLÜL.2023
MEHMET BEŞERİ